Tarih: 28.10.2012 23:44

Kim var?` sorusunu beklemeye gerek var mı?

Facebook Twitter Linked-in

 

Gazeteci Yazar Nevzat Bayhan, Dünyanın bir tiyatro olduğunu herkes bu tiyatroda kendi rolünü oynadığını söylüyor. Ve bu rollerin içinde bir rol var ki; eminin insanlığın en büyük şefkat olgusunu oluşturuyordur. İşte, yetimler…
 
Bayhan, Zaman gazetesindeki bu ayki “yorum” yazısında dinimizin insanlara “özel görev” sunduğu “yetimler”i konu ediyor.
 
 “Dünyamız büyük bir tiyatro ve “Benî Âdem” olarak biz hayatın bütün çeşit, katman ve kesimleriyle o tiyatroda rol almış olan oyuncularız.”
 
Gazeteci Yazar Nevzat Bayhan, sosyal katmanları masaya yatırırken roller arası bakış ve sorumluluklarımızı da hatırlama ve gereğini ifa mecburiyetimizin olduğunu söylüyor.
 
Bayhan, “İnsanlığın ortak geleceğini mâmur etmemiz ancak ve ancak henüz bu tiyatro sahnesini tanıyamamış ve rolünü ezberleyememiş şefkat, dikkat ve ihtimama muhtaç bu nazenin kesimin mercek altına alınıp itinayla yetiştirilmesine bağlıdır. Özellikle aldıkları rol gereği anne-baba, anne veya babadan yoksun    olarak gözlerini tiyatro sahnesinde açanlar yahut da sahnedeyken bunları kaybedenler, rüçhan bir sınıf olarak rikkatle ele alınmak zorundadır.
 
Onun içindir ki bu durum: “… Anne babaya, yakınlara, yetimlere, yoksullara iyilik edeceksiniz, herkese güzel sözler söyleyeceksiniz, ...” ilahî fermanıyla hatırlatılmış, öncekilerin yaptığı hatalara dikkat çekilmiş (Bakara, 83), “İyilik, yüzlerinizi doğu ve batı taraflarına çevirmeniz(den ibaret) değildir. Mala olan sevgilerine rağmen, onu yakınlara, yetimlere, yoksullara, yolda kalmışa, … verenlerin” tutum ve davranışları ortaya konmuştur (Bakara, 177). “... Bir de sana yetimleri soruyorlar. De ki: Onların durumlarını düzeltmek hayırlıdır. (Onlar da) sizin kardeşlerinizdir.” (Bakara, 220) emirleri zihinlere kazınmıştır.”diyor.
 
Yetimlerin hem bir emanet, hem bir hazine olduğunu, onlara bakış ve verilecek önemin de o özende vurgulanması gerektiğini söyleyen Bayhan, uygulamalar bu nazenin varlıkların hem can, hem mal, hem onur güvenliğini güvence altına alacak şekilde öngörüldüğünü: “Yetimlere mallarını verin. Onların mallarını kendi mallarınıza katıp yemeyin. Çünkü bu, büyük bir günahtır. Yetimlerin mallarını haksız yere yiyenler, ancak ve ancak karınlarını doldurasıya ateş yemiş olurlar ve zaten onlar çılgın bir ateşe (cehenneme) gireceklerdir.” (Nisâ, 10) buyruğunda da Yüce Yaratıcı yarattıklarıyla ilgili mizanının ortaya konulması adına hayatî ehemmiyet arz ettiğine dikkat çekiyor. Ve “bundan dolayıdır ki rahmetli annem, “bir yetimin tarlasından geçmek zorunda kalırsanız, geçtikten sonra tarla sınırında ayakkabılarınızı çıkarıp, bulaşmış tozları tekrar yetimin tarlasına silkeleyin. Yetim toprağından bir toz bile üzerinize bulaşırsa, iflah olmazsınız” diye bizi sıkı sıkıya tembih ederdi.”diyor.
 
Bayhan Efendimiz (s.a.v)’in de yetim kalmış olmasıyla da bu durumun taçlandığını söylüyor. “Hâsılı hepimiz birer yetimiz, yetimlerin hâlinden en iyi anlayacak olanlar da yetimliği iliklerine kadar hissedenlerdir. Dünya hanına giriş yaparken yetim rolüyle bu tiyatroya “merhaba” diyenlere “üstat”larının yardımcı olması kaçınılmaz insanî ve hayatî bir görevdir. Bu görevi sadece merkez ve yerel idarelerden beklemek ise insanoğluna çok şeyler kaybettireceğinden, dünyayı yaşanılır kılma cehd ve gayretinde olanlar “Kim var?” denildiğinde sağına ve soluna hiç ama hiç bakmadan “Ben varım!” demekle dünyayı mâmur etmenin unutulmaz adımını atmış olurlar. Dünyanın yetim kalmaması adına bu “dağdağalı” yerküremizin yetimler için cennet âsâ bir bahçeye dönüştürülmesi gerekiyor. Kim var?” sorusunu beklemeye gerek var mı?"



Orjinal Habere Git
— HABER SONU —