Kudüs Ziyareti İzlenimleri: 2
Cuma’yı Mescidi Aksa’da Kıldık:
Kudüs izlenimleri yazı dizimizin birinci bölümünde Kudüs’e seyahatimizi ve Filistin’e indiğimizde Yahudilerin Havaalanında bize çıkardıkları sıkıntılardan bahsetmiştik. Havaalanından Mescidi Aksaya doğru giderken Yahudiler tarafından inşa edilen yeni Yahudi yerleşim yerlerinden ve gerek Yahudi yerleşim yerlerinin etrafında ve gerekse Filistinlilere ait yerleşim yerlerinin etrafında yapılmış olan yüksek yüksek duvarlardan bahsetmiştik. Bu bölümde ziyaretimize kaldığımız yerden devam edeceğiz.
Yıllar önceydi Sultanbeyli’de Belediye Başkanımız Sayın Hüseyin Keskin Bey, okul müdürlerine verdiği bir yemekte, konu tapu ve konut meselesinden açıldığında bir öğretmen arkadaşımız Sultanbeyli ile Kurtköy’un yapılaşmasını kıyaslarken şöyle demişti: Sultanbeyli ile Kurtköy arasında Eşref Bitlis bulvarında durduğunda Kurtköy’e doğru baktığında sanki İsrail, Sultanbeyli’ye baktığında sanki Filistin gibi. Kurtköy modern yapılaşma ve konutlardan oluşmakta Sultanbeyli tarafı ise gecekondulardan oluşmakta, demişti. Şimdi bu gezimizde o gün o arkadaşımızın o sözü ile neyi ifade etmiş olduğunu bizatihi görüyor ve müşahede ediyoruz.
Ve büyük büyük, yüksek yüksek duvarlar gösteriyordu rehberimiz, bunlar da İsrail’in güvenlik için ördüğü duvarlardır, diyordu. Ama ilgincimize giden tarafı bazı duvarlar Filistinlilerin yaşadıkları yerleşim yerlerinin etrafında örülüyken bazı duvarlar da İsrail yerleşim yerlerinin çevresinde örülmüştü. İsrail yerleşim yerlerinin etrafında ki duvarlar dışarıdan bir saldırı olmasın diyeydi. Ancak Filistin yerleşim yerlerinin etrafında örülmüş yüksek duvarları anlamamış ve anlam verememiştik. Onların da Filistinlileri kontrol etmek için örülmüş olduğunu öğreniyoruz.
Mescidi Aksa’ya vardığımızda ezan okunuyordu. Aslanlı kapı denilen kapıdan Mescidi Aksa’ya giriş yapıyorduk. Kapının girişinde beş altı kadar İsrail askeri giren her kesi kontrol ediyor ve şüphelendiği kişileri arama yaparak öyle Mescidi Aksa alanına alıyordu. Kontrol noktasından geçtik. Mescide vardık. Namaza yetişelim diye acele ediyorduk. Abdest almak için su ve lavabo yeri ararken Mescidi Aksa’nın sol tarafında musluklar olduğunu fark ettim. Kollarımı sıvayıp abdest almaya hazırlanırken yanımdan geçen bir Filistinli Arapça lisanı ve işaret diliyle abdest alma yerini işaret edip gösteriyordu bana. Ben onun işaret ettiği yere doğru gitmeye başladım. Arkamdan biri koşarak gelip koluma dokundu. Türko deyişiyle döndüm. Baktım ki bana abdest yerini tarif eden Filistinli. Herhalde içi rahat edememişti. Galiba bana abdest alma yerini tarif ettiği sırada tur şirketinin bastırdığı ön tarafında ismimizin, firmanın isminin ve yanında mescidi Aksa’nın fotoğrafının olduğu; üst kısmında da Türk Bayrağının olduğu yakamızda asılı olan yaka kartını fark etmiş, yaka kartında ki Türk bayrağı dikkatini çekmişti. Yanıma varınca asbest alma yerine kadar bana refakat etti.
İşaret ettiği yere giderek abdestimizi aldık. Camiye döndüğümde camiinin ağzına kadar dolduğunu ancak yandan alt kata doğru girildiğini fark ettim. Ben de camide artık yer bulamayacağımı düşünerek alt kata gidenleri takip ettim. Namazımızı kıldık. Grubu kaybetmeyeyim diye namaz sonrası edilen duaya kalmadan erken çıkmak için kapıya yöneldiğimde Mehmet Başkan’ın da gelmiş namaz kılıyor olduğunu gördüm. Rehberimiz çıkanlar beni görsün diye Cuma çıkışında yüksek bir yere çıkarım demişti. Çıkışta yüksek yerde rehberimizi görmedik ama onun yerine ondan önce yükseğe çıkmış camiden çıkanlara el sallayan arkadaşları görünce yanlarına vardık. Biz de bizden sonra çıkanlara el sallayarak ses vererek ekibi topladık. Otele geçip valizleri alıp odalarımıza yerleşmeyi beklerken, önce lokantaya geçip yemek yenileceği söylendi. Lokanta biraz uzaktı. Araçla gidilecek bir yerde değildi. Daha doğru bir ifadeyle, bulunduğu yere araçla gidilmiyordu. Yürüyerek gidilecekti. Rehberimiz Süleyman Gündüz Bey, önden bizde peşinden, onun o tatlı anlatımlarını kimi zaman yaklaşıp sesini duyup dinlediğimiz, kimi zaman uzak düşüp sesini duymadan takip ederek yemek yiyeceğimiz lokantaya doğru yola koyulduk. Yemek yiyeceğimiz Golden Panaromik Restorana varana kadar rehberimiz Süleyman Gündüz, bize Mescidi Aksa’dan ve Kübbet-üs Sahradan bahsetti. Yolumuz üzeri Hz. İsa’nın Çarmıha vurulduktan sonra kurtulmak için kaçarken bazı noktalarda durup dinlendiğini, o dinlenme yerlerinden bazılarını gösterdi. Hz. İsa’nın Çarmıha gerildikten sonra kurtulmak için kaçışı esnasında dinlenmek için durduğu her bir durağa bir numara verilmiş.
Birden on beşe kadar numara vardı. Son durak on beşinci duraktı.
Lokantaya vardığımızda lokanta farklı milletlerden Kudüs’e gelmiş ziyaretçilerle doluydu. Neyse ki kalabalık bir ekip olarak biz içeri girdiğimizde yemeklerini yemiş olanlar anlayışlı davranarak kalktılar da boşalan masalara oturmaya yer bulabildik. Türkiye’de ki sisteme alışık olduğumuz için masaya oturunca yemeğin masaya geleceği bekledik. Ancak az sonra hemen fark ettik ki yemek self servismiş. Açık büfe olan yemekten almaya çalıştık ancak zaten kalabalık olan grubumuzun yanında Malezya ya da Endonezyalılara benzettiğim yine Rus ya da Bulgarlara benzettiğim gruplarda vardı. Neyse ki kalabalık çok lokanta kalabalığa nispetle küçük olsa da yemekler ve çeşitleri fazla idi. Yemekler damak tadımıza yabancı olsa da lezzetleri iyi idi. Bolca baharatlı çok farklı tatları vardı. Zamanımızı çok alsa da sonunda yemeğimizi doyasıya yedik.
Yediğimiz yemeklerden sonra otele geçip odalarımıza yerleşmek ve dinlenmek için yola koyulduk. Otele geçtiğimde bir hususu açmak, izah etmek istiyorum. O da Mescidi Aksa farklı, Kubbet-üs-Sahra
Farklı bir camii olduğudur. Bir sonraki bölümde de bu iki camimizden bahsedeceğim inşallah.
Eğitimci Yazar Murat Şit
